Nereden başlasam, nasıl anlatsam düşünüyorum bir süredir. Tek bir yazıyla mı anlatsam, yoksa hemen bitmesin, yazı dizisine mi dönüştürsem ... Bir yerden başlamak lazım dedim ve Paris'i anlatacak ilk fotoğrafla başladım...
Paris,
benim ve oğlumun hayali olan şehir... Ben bir stilist olarak Paris'e
gitmeyi hayal ediyordum. Demir'in Paris hayali ise 2 yaşında
Ratatouille'yi izlerken başladı. Henüz yeni konuştuğu dönemde dünya
resmi çizip "Dünya içi Paris" diyordu...Biz anne&oğul Paris
hayalleri kurunca, evliliğimizin 10. yılını 4 günlük bir Paris gezisiyle
kutlamaya karar verdik. 4 gün, hatta birinin de Disneyland'a gideceği
düşünülürse 3 günün bu muhteşem şehir için yeterli olmayacağını bilerek
gittik..
Otelimiz
Madeleine Kilisesinin yakınlarındaydı. Havaalanından metro ile
otelimize gelip yerleştikten sonra kendimizi dışarı attık ve Paris'in
sokaklarına bıraktık...
Louvre
Müzesini dışarıdan gördük. Tabi bunun hiç bir anlamı yok ama bu
gezimizde zamanın kısıtlı olması sebebiyle ve oradan oraya koşuşturmamak
için kültürel aktivitelerimizi bir sonraki Paris turumuza bıraktık...
Bu bir tanışma oldu bizim için, bundan sonra tekrar tekrar gezmek
istediğimiz bir şehir Paris...
Louvre
Müzesinin önünde tarihi yapıya zıt bir şekilde tasarlanan ve mimari
açıdan çok tartışılan cam piramit... Kişisel fikrim, tarihi yapıları
aslına uygun bir şekilde geleceğe aktarırken, yaşanılan dönemin
özelliklerini yansıtan yapıların da şehir de yerini alması... Yapılar
arasındaki farklılıklar o kadar belirgin ki, tarihi yanıltmak söz konusu
değil sonuçta. Ben müzenin tarihi önemini daha çok ortaya çıkarttığını
düşünüyorum cam piramitin...
Müzenin çevresinde fotoğraflarımızı çektikten sonra, yolumuza devam ettik...
Louvre'nin
hemen yanında yeraltına yapılan bir kültür ve alışveriş merkezi...
Hikayesini bilmiyorum ama tartışmalara neden olduğunu
düşünüyorum...Yanınızda çocukla dolaşıyorsanız oyuncakçı olma ihtimali
olan her yere giriyorsunuz...
Orada ne aradığını anlamasam da Uzakdoğulu gelin çok hoştu...
Paris'in
ünlü alışveriş merkezi Galeries Lafayette... Paris'te Haussmann
Bulvarında yer alan Lafayette birkaç farklı binadan oluşuyor...
Fotoğrafını çektiği bina, Lafayette'nin baş mağazası olup; dışı da içi
de çok güzeldi... Özellikle balkon süslemelerine ve cam- çelik karışımı
kubbeye bayıldım...
Lafayette
19. yy da Paris'te küçük bir moda mağazası olarak kurulmuş ve daha
sonra sokakta bulunan binalar teker teker satın alınarak bugünkü
büyüklüğe erişmiş...
Her
bir binada farklı konseptler bulunuyor... Kubbe fotoğraflarının
yeraldığı baş mağazada dünyaca ünlü markalar kendilerine yer
seçmiş...Ben tarihi yapıları nasıl alışveriş merkezine çevirdiklerini
düşünüyordum ama tarihi olan zaten alışveriş merkezinin kendisiymiş !!!
Paris' in ünlü opera binası "Palais Granier"
Fransız Tarihi Anıtlar arasında yer alan opera binası gerçekten çok ihtişamlı görünüyor...
Opera binasının içini gezemesem de daha sonra internetten araştırırken gördüm, muhteşem görünüyor...
Paris'e bir kez daha gitmek için bir sebep daha...
Paris gezimizde yanımdan ayırmadığım ve hayat kurtaran çantam..
Yazılarımı takip edenler tanır, Sevgili arkadaşım Zeynep'in tasarımı... Studio Bluez 'da ve ETSY'de çeşitlerini bulabilirsiniz...
Demir, her gittği yerden topladığı kuklalarını burada da buldu :)
Eiffel Kulesi yakınlarındaki bir apartman...
Seinne
Nehri kenarında yer alan Notre Dame katedrali... Katedralin yapımına
1163 yılında başlanmış, 1345'te tamamlanmış... 2013'te katedralin
yapımına başlandığı yılı esas alarak 850. yılını kutluyorlardı...
Katedral, Fransız gotik mimarisinin en önemli yapılarından kabul ediliyor...
Ünlü
Fransız yazar, Victor Hugo, Notre Dame'ın Kamburu adlı eserini, 19. yy
başlarında bakımsızlığından ötürü yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya
kalan katedralin tekrar halkın ilgisini çekmesi ve yıkılmaktan
kurtarılması için yazmış ve başarılı olmuş...
Anne&oğul Paris sokaklarındayız...
Paris'te gezilecek yerler listesinde ilk sıralarda gelen Sacre Coeur Bazilikası da listemizdeki yerlerden biriydi..Sacre Coeur Bazilikası, Paris'in Montmartre mahallesinde kalıyor... Metro ile Anvers durağında indikten sonra, biraz yürüyünce teleferiği gördük. Biz teleferikle çıktık ama isterseniz merdivenleri de deneyebilirsiniz...
Bazilika'nın, Notre Dame'den sonra turistlerin en çok ziyaret ettiği anıt olduğunu sonradan öğrendim...
Havanın da güzel olmasının etkisiyle herkes bazilikanın merdivenlerinde oturuyordu...
Bazilika ve çevresi çok güzel...
Burası da Sacre Coeur'dan Paris...
Sacre Coeur Bazilikası'ndan yukarı doğru çıktığınızda Ressamlar Tepesine ulaşıyorsunuz...
Birçok
ünlü sanatçının burada stüdyoları olduğunu öğrendim. Pablo Picasso,
Salvador Dali, Claude Monet, Vincent Van Gogh ve Amedeo Modigliani gibi
birçok ünlü ressam "Ressamlar Tepesinde" çalışmış...
Ara sokaklar ressamlar, resimler, hediyelik eşya satan dükkanlar ve sokak satıcıları ile dolu...
Burada da bir gelin yakaladım...
Sacre Coeure Kilisesinin önünden geçen eski model arabalara bayıldım...
Havanın da etkisiyle Sacre Coeure Bazilikası çok etkileyici görünüyordu...
Ve Paris'in olmazsa olmazı Eyfel Kulesi...
Kuleye
yine vakit kaybetmemek için çıkmadık... Paris'i kuleden fotoğraflamak
güzel olurdu mutlaka ama bu da bir sonraki listeye...
Fransızlar her ne kadar sevmese de Paris denince akla gelen ilk simge sanırım Eyfel..
Üç asansörle ilk iki platforma ulaşılıyor... En üst kata çıkmak için başka bir asansöre geçmek gerekiyor.
İlk platformda cafe ve restoranlar bulunuyor.
Yazım
için araştırma yaparken kulenin her 7 senede bir boyandığını
öğrendim...Yapı boyanırken 3 ayrı tonlama yapılıyormuş... Fotoğraflarda
çok güzel görünmesinin sebebi sadece güneşin etkisi değil anlaşılan...
Düzenli
bir şekilde boyanıyor olması, inanılmaz bir maliyet ve işgücü
demektir. Paris, bu yapıdan dolayı ciddi bir gelir kaynağı elde ediyor
mutlaka, bunun bir kısmını yapının korunması ve bakımı için ayrılması
şehirdeki düzen ve planlamanın küçük bir örneği sadece...
Paris
beklediğimden daha fazla büyüledi beni. Aslında yapmak istediğim çoğu
şeyi yapamadım. Louvre'yi ve daha birçok müzeyi gezmek; operaya ve
konsere gitmek, bir caberet izlemek, arka sokaklarında kaybolmak,
pazarlarını gezmek isterdim...Kısıtlı zamana ve programa rağmen çok
etkilendim...
Beni
etkileyen ilk olarak Paris'liler oldu. Herkes çok şık, çok sade ve çok
zarif... Doğal bir havaları var... Bazen bej tonlarındaki gösterişsiz
kıyafete taktıkları renkli bir fular, bazen makyajsız yüzdeki kırmızı
bir ruj, kocaman siyah bir şapka yada bir kasket dönüp bakmanıza neden
oluyor... Kot giyen kimse neredeyse görmedim.. Abartısız bir şıklık
yarışındaydı herkes... Evden çıkmadan aynanın karşısına geçmiş herkes
belli. Herkes metrodan metroya koşturuyor ama kimse de bezmiş, bitmiş
bir hava yok... Turist olarak gidip, sokağa çıkarken makyaj yaptığım tek
yer Paris oldu :)
Paris'in
ulaşımı çok rahat. İnanılmaz bir metro ağı var. Her yere metro ile
ulaşabiliyorsunuz. Biz 5 günlük bir kart aldık .Paris zonlara bölünmüş
durumda. Metro kartları da gitmek istediğiniz zonlara göre farklı
ücretlendiriliyor. Biz Disneyland'e de gideceğimiz için hem havaalanını
hem de Disneyland'i kapsayan 5 zonda da geçen kartlardan aldık... 5 gün
boyunca sınırsız kullanabiliyorsunuz... Biz sürekli kullandığımız için
kart almak çok ekonomik oldu.
Paris'in
beni etkileyen bir diğer özelliği de yemekleri oldu... Hayatımda
yediğim en lezzetli yemek ve tatlılar kesinlikle bu şehirdeydi...Bunları
bir sonraki yazıya saklıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder