NESLİ'NİN KONULARI

27 Ağustos 2011 Cumartesi

Güveçte Porcini Mantarlı Pilav


Aslında tarif, risotto yapmak için aldığım kurutulmuş porçini mantarlarını denemek için ne yapsam diye düşünürken ortaya çıktı. Ne zamandır canım Bakırköy'deki Gelik Restaurantının pilavını da çekiyordu. İnternette biraz araştırınca, Gelik'in pilavının en güzel yeri olan üst kabuğunun nasıl yapıldığını buldum ve hem mantarları hem de bulduğum tarifi denemeye karar verdim.

Benim güveç kaplarım biraz büyük olduğu için, tarifteki malzeme ile 2 güveç ve ayrıca bir kase kadar pilav hazırladım. Oğlum bu kadar karışık bir pilavı yemeyeceği için sedece eşimle kendime hazırladım. Pilavın yanına tavuk şinitzel ve cacık yaptım. Fazlasıyla doyurucu ve beklediğimden daha lezzetli oldu. Fırın kaplarınız daha küçük olursa 4 kişi için bu tarifi kullanabilirsiniz.

Malzemeler:
1 Bardak Pirinç
1 adet Kuru Soğan
Dereotu
1 Küçük Kase Porçini Mantarı (istediğiniz mantar türünü kullanabilirsiniz)
1 Küçük Kase Bezelye
2 Adet Patates (orta boy)
1 Çay Bardağı Süt
1 Çay Bardağı Rendelenmiş Kaşar Peyniri
Tuz, Karabiber,
Zeytinyağı
Tereyağ

Hazırlanması:
1. Kurutulmuş Porçini mantarı aldıysanız bir kase sıcak su içinde yumuşaması için ıslatın
2. Bezelyelerinizi haşlayın.
3. Patateslerinizi haşlayın.
4.Soğanı yemeklik doğrayın ve zeytinyağında hafif öldürün
5. Küçük küçük doğradığınız mantarları soğana ekleyin.
6.Mantarları da biraz kavurun, içine pirinci ve tuzu ekleyin.
7. Pirinç de kavrulduktan sonra üzerine 1.5 bardak sıcak su ekleyin ve suyu kaynamaya başlayınca demlenmesi için kısık ateşe alın.
8.Pilavınız demlenince altını kapatın ve içine haşladığınız bezelyeleri, ince doğradığınız dereotunu ve biraz da karabiberi ekleyin.
Üstü İçin:
9. Patateslerinizi soyun ve rendeleyin.
10.Rendelenen patateslerinizi tencereye alın, üzerine bir kaşık margarin yada tereyağ ekleyin.
11. Sütü de rendelenmiş patatesin üzerine yavaş yavaş ekleyin. Püre haline geldiğinde kaşarı da ekleyin ve karıştırın.
12. Pilavları fırın kaplarınıza paylaştırın ve üzerine yarım parmak kalınlığında patates püresini düzgün bir şekilde yayın.
13. 180 derece fırında üstü kızarana kadar pişirin.
Afiyet olsun. (Fırından çıktığında çok sıcak oluyor, servis etmeden en az 10 dakika önce fırından çıkmasına dikkat edin. )

Not: Kaşıklanmadan çekmeye yetişemedim :)

20 Ağustos 2011 Cumartesi

CEP TELEFONU PASTA



Nescake Doğumgünleri bölümünü okuyanlar bu hafta eşimin doğumgünü olduğunu öğrenmişlerdir. Her sene niyetlenmeme rağmen son dakikada çıkan işler, aksaklıklar yada tembellik nedeniyle eşime özel bir pasta yapamamıştım bugüne kadar. Bu sene şeytanın bacağını kırdım ve sonunda eşimin doğum günü pastasını yapabildim. Pastayı yapmaya karar vermekten daha zor olan ne yapacağım konusuydu. İbrahim'i tanıyanlar teknolojiye düşkünlüğünü de bilirler. Telefon ve bilgisayar da bu teknolojik ürünlerin başında gelir.



Sonunda cep telefonu pasta ve kurabiyeler yapmaya , bunları yapmak için de yine teknolojiden yararlanmaya karar verdim. İstediğim telefonun yüksek çözünürlüklü bir fotoğrafını internetten buldum, bilgisayarda üzerine notumu ekledim ve e-mail ile pasta üstü resim hazırlayan Eminönü'ndeki bir pasta malzemeleri satan dükkana gönderdim. Onlarda yenilebilir fotoğrafı bastılar. Bana da kalan sadece önceden hazırlayıp beyaz şeker hamuru ile kapladığım pastanın üzerine fotoğrafı asetattan ayırıp(biraz bal sürerek) yerleştirmek oldu. Ayrıca konsepti tamamlamak için bir de cep telefonu kurabiyeler yaptım. Onların üzerine asetattan ayırdığım fotoğrafı bal yardımı ile yapıştırdım.



Pasta ve kurabiyeler düşündüğümden daha iyi oldular. En önemlisi de pastanın sahibi gerçekten çok beğendi. Sadece fotoğrafı asetattan ayırma kısmı biraz stresliydi, kurabiyelerde birkaç fire verdim. Pastanın fotoğrafında da bir bölüm çıkartırken kırıldı ama neyse ki çok dikkat çekmedi. Bir kaç denemeden sonra daha iyi olacağına eminim. İnternetten araştırdığımda pekçok pastanenin fotoğraf bastığını öğrendim. Etkileyici ve zahmetsiz bir pasta için sizler de deneyebilirsiniz.
Sevgiler....

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Bozcaada 2011



Hayatta kendimizi tekrarlamaktan kaçındığımız , her güne yeni birşey daha sıkıştırmaya çalıştığımız günlere ve zamana inat her yaz Bozcaada'ya gidiyoruz kendimizi tekrarlamak için. Yıl boyu süren koşuşturmacanın uzağında her zamanki sakinliği ve kendine has düzeni ile karşılıyor bizi Bozcaada. Sanki biz geçen sene giderken herşey durmuş ve şimdi yeniden hayat devam ediyor gibi. Hiçbir şey ve hiç kimse değişmemiş. Bağbadem'de Çınar 'la Demir geçen sene bıraktıkları yerden oyunlarına devam ediyorlar. 3 senedir kaldığımız oda artık evimiz gibi. Koreli'de Birgül Abla nefis zeytinyağlılarını yapıyor, Kurtuluş Abi arkadaşları ile masa sohbetinde, Demir'de onlara katılıyor, Melek herzaman ki gibi koşturuyor.

Akşam merkeze iniyoruz 1-2 değişiklik dışında herşey aynı. Ada Cafe'nin yeri değişmiş, Aral Kasaba ve geçen sene ev yemekleri yapan bir lokanta kapanmış, sokak aralarında yeni yerler açılmış.... Ve Bozcaada kalabalıklaşmış. Hiç olmadığı kadar hem de.



Bu sene aklımızda Ayazma dışındaki koylara da gitmek vardı, Ayazma'nın rüzgarlı olduğu bir gün tası tarağı topladık ve Akvaryum Koyuna gitmeye karar verdik. 5 Yıldır adaya gidiyoruz ama Ayazma dışında bir tek Habbele Koyunda denize girdik o da 1 kez. Ayazmayı seviyoruz. Çok temiz ve fazla kalabalık olmuyor (du). Ancak bu sene Akvaryum da Ayazma gibi oldukça kalabalıktı. Akvaryum'da şemsiye, şezlong falan yok. Duş, wc, yemek yerleri falan da yok. Ama deniz çok güzel. Adını hakediyor. Demir denizin dibinde bir denizyıldızı buldu. İnanılmaz güzeldi. Hiç canlı deniz yıldızı görmemiştim. Büyüleyici bir rengi vardı. Demir'le biraz inceledik onu, sonra hareket ettiğini farkettik... Demir'in onayıyla denize bıraktık.





Daha sonra bir deniz kestanesi bulduk. Deniz kestanesini de canlı olarak ilk kez gördüm. O'nun da parlak siyah bir rengi vardı. Dikenlerinin hareket ettiğini görünce Demir onu da denize bırakmaya karar verdi. Deniz kabukları, deniz böcekleri, yengeçler, deniz domatesleri ve çeşit çeşit balıklar.. Bunlar bizim gördüklerimiz. Bozcaada'ya giderseniz mutlaka Akvaryum'a uğrayın ama yanınıza şemsiye, su ve üzerine oturabileceğiniz birşeyler mutlaka alın...Bu arada adaya giden bir arkadaşımdan öğrendiğim kadarıyla gerçek akvaryum koyuna sadece tekne ile gidilebiliyormuş. Sahilden ulaşmak mümkün değilmiş. Orada nelerle karşılaşır insan düşünemiyorum bile.



Demir geçen sene olduğu gibi bu sene de geçici dövmesini yaptırdı. Dövmelerimiz gittikçe korkunçlaşıyor gördüğünüz gibi...



Hep biz fotoğraf çekecek değiliz tabi, biz yemek yerken Demir adadan farklı kareler yakalama peşinde koşturuyordu. Aşağıdaki fotoğraf da O'nun çektiklerinden biri.



Bozcaada'da insanların ellerinde kese kağıtlarında birşeyler taşıdığını gördükçe meraklandım. Kese kağıtlarının içinde nefis kurabiyeler, meyveler falan hayal ettim. Yeni biryer açılmış diye düşündüm. Sonra esnaftan naylon poşetin yasaklandığını duyunca hatırladım. Bu haberi yıl içinde gazeteden okumuştum. Bazı yerlerde kese kağıtları bazı yerlerde de bez torbalar kullanılıyor, esnafın bir kısmı rahatsız olsa da biz çok beğendik uygulamayı.

Daha önce de söylediğim gibi Bozcaada kalabalıktı. Hafta içi sürekli günübirlik turlar geliyor. Akçay'da yazlıklarında olan insanlar Bozcaada'ya gezmeye geliyorlar. 2,5 saat sürüyormuş yol. Çarpık yapılaşma ve neredeyse kumsaldan geçirilen yol yüzünden Balıkesir tarafında yazlıkları olanların mutsuz olduklarını duyuyorum. Ne yazık, heryeri betonla kaplama saplantımız sayesinde tek tek bütün sahilleri kaybediyoruz.


Bu sene ilk kez denediğimiz şeylerden biri de adanın lokmaları oldu. Hersene defalarca önünden geçmemize rağmen hiç almamıştık, bu sene denemeye karar verdik ve sonra gelene kadar her akşam lokma kuyruğuna girdik.



Tabi ki Çınaraltı'nın kahvelerinin yanında yedik onları...



Deniz ürünlerini seviyorsanız, adada içi peynir ve otlarla doldurulmuş kalamar dolmasını, ahtapot ızgarayı ve kaya koruğu otu ile hazırlanmış karidesi denemelisiniz. Biz Rum mahallesindeki Sandal'da ve deniz tarafındaki limana doğru bakan Koreli'de denedik bu lezzetleri. İkisi de çok başarılıydı gerçekten.








Bozcaada'ya 5 senedir gidip hala yapamadığımız şeylerde var tabi,
Polente Feneri'nde günbatımını izlemek,
Adanın pazarına gitmek,
Ada Cafe'nin ahtapot mücverini yemek,
Adanın dört bir yanındaki koylara gitmek,
Lodos'ta Lipsos Buğulama yemek,
Bozcaada Kalesini gezmek, gibi.....
İnşallah Bozcaada2012 yazımda bunları anlatırım sizlere... Biz adaya doyamadık, şimdiden bir sonraki senenin planlarını yapıyoruz.



Bu sene ki Bozcaada yazısı biraz fazla yemek içerikli oldu, Ramazan günü canınız çektiyse affedin ama bayram tatili 9 gün olacak gibi, şimdiden ayırtın yerinizi :)
Sevgiler, herkese hayırlı ramazanlar.....